Zaman hızlı geçiyor. Bodrum’dan Patara’ya yolculuğumuzun üçüncü günündeyiz. Bugün rotamız Patara Antik Kenti ve Patara Plajına. Ancak yolda keşfettiğimiz Pınara Antik Kenti günümüze ayrı heyecan ve renk kattı. Hani milli piyango biletine ödül çıkınca ayrı bir heyecan duyarız ya! Öyle bir duygu.
Pınara Antik Kenti
Otelden ayrılalı bir saat kadar geçmişti, sağda kahverengi tabelada ‘Pınara 6km’ yazısını görünce ablamla birbirimize baktık ve programa ilave etmeye karar verdik. Önce Minare köyüne doğru 4km asfalttan, sonra antik kente doğru 2km stabilize yoldan ilerledik. Pınara bana göre büyüsü henüz keşfedilmemiş antik şehirlerden. Ve uzunca bir müddet daha son 2km’deki derin çukurlar ve irili ufaklı taşlarla döşeli berbat yolu sayesinde pek keşfedilme imkanı yok gibi. Eğer arabanızın altı yüksek ve lastikleriniz sağlam değilse aman aman o son 2km’ye sakın girmeyin. Antik kentin bekçisi bizi görünce, ulaşabildiğimiz için, önce şaşırdı sonra, gelen ender ziyaretçilerden olduğumuz için, sevindi. En azından tepkilerinden biz bu sonuca vardık.
Antik şehirde Pınara’yı anlatan mavi tabelada yazanları aynen size aktarmak isterim.
“Antik yazar Stephanos Xanthos’un nüfusu çok artınca yaşlılardan bir grup Kragos dağının yüksek olan tepesinde bir kent kurarak adına yuvarlak anlamına gelen Pınara ismini verdiklerini bildirir. Kentin erken döneme ait kalıntılarının bulunduğu yukarı akropolün gezildiğinde gerçekten yuvarlak olduğu anlaşılmaktadır.
Pınara Likya Birliğinde 3 oy hakkına sahip önemli 6 kentten biridir. Yukarı akropolün sarp olan doğu yamacında oyulmuş yüzlerce mezar hemen dikkatleri çekmektedir. Daha sonra yerleşime açılan aşağı akropolde , odeon agora tapınak tipi yapılar ve pek çok pilyeli mezarlar yer almaktadır. Kaya mezarlarının pek çoğu konut cepheli olarak işlendiğinden Likya’nın sivil mimarisi hakkında bilgi sahibi olmamamıza yardımcı olmaktadır.”
Bulunduğumuz bir saat boyunca kentte biz ve etraftaki keçilerden başka ziyaretçi yoktu. Yer yer çam ve zeytin ağaçlarının kapladığı Pınara Antik Kent oldukça geniş bir alana kurulu. Hamam, tiyatro, yukarı akropol, aşağı akropol, odeon, agora ve kaya mezarlarını görebilirsiniz. Dolaşırken orada yaşanan ihtişamı hissetmemek mümkün değil. Çam ağaçlarından düşüp, öbekleşen kuru iğnelerinden bazı yerler biraz kaygan. Engebeli alanda gezinmek için ayağımızda terlik yerine spor ayakkabısı olsa iyiymiş. Biraz yol hizasında dolaştıktan sonra tepeye, boğa boynuzlu kaya mezarının olduğu noktaya, çıkmaya karar verdik. Rüzgarın uğultulu sesi, vadinin görünüşü, uzun ve dağınık çam ağaçları, bastığımız zeminden çıkan hışırtıyla bir anda kendimizi Indiana Jones filminin içinde hissettik. Biraz sonra tepede mezarların kenarında oturup vadiyi seyrederken hava karardı ve yağmur taneleri düşmeye başladı. Herhalde Eylül’ün tek ve ilk günü ve biz oradayken yağıyordu. Her şeyde bir hayır vardır dedik ve kente veda edip Patara’ya gitmek üzere yola koyulduk.
Ulaşım yolu çok zorlu da olsa Pınara Antik Kenti, kendine özgü yapısıyla, kalıntılarıyla ve Likya Birliğindeki önemli konumuyla mutlaka ziyaret etmenizi tavsiye ederim.
Patara Antik Kenti
Patara‘ya Gelemiş köyünden geçerek ulaşıyorsunuz. Oldukça küçük olan köyde çok sayıda pansiyon ve lokanta mevcut. Köye vardığımızda yorulmuş ve acıkmıştık. Köyün girişindeki marketin sahibi Ramazan Bey’in tavsiyesiyle öğlen yemeğimiz Buse Gözlemenin otlu, peynirli, bol baharatlı gözlemelerini oldu. İyi pişmiş gözlemeleri keyifle ve afiyetle yedik, ikram kahvelerimizi içip enerjimizi Patara için depoladık.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Türkiye’nin kültürel değerlerine dikkat çekmek için yaptığı uygulamayla 2020 yılı Patara Antik Kent Yılı ilan edilmiş. 2021 yılında da aynı ünvanı devam ettirmesi önerilmiş. Patara Plajının hemen öncesinde yer alan antik kente müze kartınızla veya ücret ödeyerek giriş yapabiliyorsunuz. 1988 yılında başlayan kazılar günümüzde de devam ediyor ve uzmanlar, toprak altından çıkarılan eserlerin hala altında bekleyenlere göre çok az olduğunu belirtiyor. Likya Birliği’ndeki önemli önemsiz 23 şehrine başkentlik yapmış olan Patara, üç oy hakkına sahip 6 önemli şehrinden biri. Birliğin toplantıları kentteki meclis binasında yapılıyormuş. İnsanlık tarihinde her dönem farklı önem taşıyan Patara aslında bir liman şehri. Hububat depolama ve sevkiyatı açısından kritik role sahip olan şehir, zamanla limanın kumla dolmaya başlaması ve gemilerin yanaşamamasıyla önemini yitiriyor. Diğer taraftan da şehri kaplayan kumlar Patara’nın bugüne ihtişamıyla gelmesinde ona bir nevi koruma sağlıyor. Patara meclis binasının yakınında Anadolu’nun ilk telsiz istasyonu kalıntıları bulunmuş. Osmanlı İmparatorluğu zamanında bir dönem telgraf iletişim hizmeti veren istasyon, İtalyan’lar tarafından bombalandığında hasar görüyor. Patara dinler tarihi açısından da önem taşıyor. Piskopos olarak gittiği Demre’de öldüğü için Demreli olarak anılsa da Noel baba olarak bildiğimiz Aziz Nicholaos, Patara’da doğmuş.
Girişten hemen sonra Roma zafer takının yanından geçip arabamızı yolun karşısındaki otopark alanına bıraktık. Civarında otlayan inekler biraz tuhafımıza gitse de bölgenin girişi çıkışı belirli. Alanda yapılan kazı çalışmalarının titizliği etrafa düzen olarak yansımış. Patara Antik Kenti günümüze iyi biçimde ulaşan tiyatro, meclis, tapınak, horrea (depo yapıları), stadyum, hamam ve kiliseleriyle oldukça görkemli. Ayrıca antik dönemin gemicilik teknikleriyle tamamen kamıştan yapılmış, deniz ticaretinin koşullarını yansıtan, Abora-IV adlı gemi kentte açık alanda sergileniyor.
Şehrin o tarihi taş sokaklarına ayak basmak, meclisin basamaklarında oturmak, duvarlarına dokunmak, koridorlarında yürüyebilmek tarifi zor hisler oluşturdu bende. Nasıl olduğunu anlayamadan Patara bana şarkılar söyleten şehir olarak geçti anılarıma. Patara Antik Kent, mutlaka gidilmesi ve görülmesi gereken ören yerlerinden.
Patara Plajı
Patara Plajına, antik kentin yanından geçerek ulaşıyorsunuz. Araç park alanı oldukça geniş. Sahile vardığınızda önüm, arkam, sağım, solum …. göz alabildiğine kum. 12 km uzunluğunda sarı renkli ince parlak kumuyla Patara Plajı dünyanın en güzel plajları arasında yer alıyor. Denizi önce hafif derinleşip sonra tekrar sığlaşıyor. Bazı yerlerde 200-300 metre derinliği olan sahilin önemli bir kısmı Caretta Carettaların yumurtlama alanı olarak olarak koruma altına alınmış durumda. Tarihte farklı hikayelerin geçtiği plajın kum tepeleri aynı zamanda bir çok filme sahne olmuş. Patara Plajı, Patara Antik Kent ve Pınara Antik Kent gibi Likya yürüyüş yolu üzerindedir.
Pınara ve Patara Antik kentlerindeki yorgunluğumuzu Patara Plajının muhteşem denizinde uzun uzun yüzerek giderdik. Sonra muhteşem gün batımını izleyip, onlarca fotoğraf çekip, fotoğraflarda güneşi yakalayarak Ölüdeniz ‘deki otelimize dönüş yaptık.
Herkesin bir yakalama tarzı var Güneş Avucumda
Bodrum’dan Patara’ya seyahatimizin en uç noktasına vardık. Yarın Kayaköy ve Gemile Koyu sonrası Bodrum’a döneceğiz. Dalyan , Kelebekler Vadisi, Kabak Koyu, Pınara, Patara hepsi birbirinden özel ve güzel…